YAZARLAR

Tümü

Kirvemdi: Orhan Doğan anısına...

(1 Gün, 15 Saat önce)
Sene 1994. Nisan ya da Mayıs ayları. Orhan Doğan yeni tutuklanmıştı. Henüz altı yaşındaydım. Annem, büyük ablam ve ben… Üçümüz, Ankara’ya geçmiş olsun ziyaretine gitmiştik. O zaman bunun ne anlama geldiğini pek bilmiyordum ama annem bir fotoğrafı gösterip sessizce,

Mehmet Murat YILDIRIM

 

“Bak işte, Orhan amcan bu. Senin kirven,” demişti.
Kirve ne demek, onu da tam bilmiyordum aslında. Sadece annemin sesi biraz daha yumuşak çıkmıştı o cümleyi söylerken, onu hatırlıyorum.

 

Ankara’nın gri göğünü ilk kez o zaman gördüm. Sanki şehir bile sustuğumuz kadar sessizdi. Oran milletvekili lojmanlarındaydık.
Evin içi bir yas yeriydi.
Sessizlik konuşuyordu. Yüzler hüzünlüydü, ama dimdikti. Sanki özgürlük, evin içinde bekleyen biri gibiydi, kapı açılacak da çıkacak.

 

O ziyaretten aklımda çok az şey net kaldı. Bir iki görüntü, annemin eli, evin içindeki sessizlik… ama kalbimde derin bir iz kaldı. Çünkü o adam, o “kirve”, daha sonra hayatım boyunca hep konuşulacaktı.

 

Yıllar geçti. Orhan Doğan cezaevindeydi. Ben büyüyordum. O içerideyken babam anlatırdı bana;
“Senin Orhan amcan… Gerçek bir demokrasi aşığıdır.”
“Özgürlük için, halkı için, barış için bedel ödedi.”
Babamdan her dinlediğimde, onu biraz daha tanırdım.
Görmediğim birini, yavaş yavaş kalbimde büyütürdüm.

 

2004 yılıydı. Cezaevinden çıktıklarını duyduk. Orhan Doğan ve arkadaşları. Televizyondan gördüm. Babam sevindi.
Benim de içimde bir sevinç yayıldı.
Tanımadığım ama çok sevdiğim biri özgürlüğüne kavuşmuştu.
Sanki aileden biri…
Sanki uzak ama çok tanıdık biri eve dönmüştü.

 

Aynı yılın yaz aylarında, Orhan Doğan, yanında sevgili kızı Ayşegül Doğan’la birlikte Bursa’ya gelmişlerdi. Bizi de ziyaret ettiler. Oturduk, konuştuk biraz.
Ben yine çocuk sayılırdım ama artık biraz daha büyük. Sessizliğim sürüyordu.
Yalnız bir şey çok dikkatimi çekmişti; Uzun sigarasının ucunu kırıp içiyordu.
Garip gelmişti.
Sormak istedim, “Neden böyle içiyorsunuz?”
Ama sustum.
O gülümsüyordu. Sanki neden sormadığımı bile anlıyordu.

 

Orhan Doğan, sadece bir siyasetçi değildi.
O, hukuktan doğan bir vicdandı.
Kimliğiyle barışık, halkıyla bütün, sözüyle onurlu bir adamdı.
Demokrasiyi, özgürlükleri sadece konuşmaz, yaşar, savunur, uğruna bedel öderdi.

 

2007’de kaybettik onu. Yine babam söyledi bana:
“Orhan amcanı kaybettik.”
Televizyonda haberini gördüm. İçim yandı.
Yine çok tanımadığım ama çok iyi bildiğim biri gitmiş gibi hissettim.

 

Orhan Doğan’ın aramızdan ayrılışının üzerinden tam 18 yıl geçti.
Ölümünün sene-i devriyesi.
Ve artık babam da aramızda değil.
İnanıyorum ki Orhan amcasının yanına gitti.
Belki orada, birlikte uzun sigaraların ucunu kırıp içiyorlardır.
Belki yine barışı konuşuyor, yine inadına özgürlüğü savunuyorlardır.

 

Kirvemdi.
Görmesem de tanıdım.
Konuşmasam da sevdim.
Çünkü o, ömrünü halkına, özgürlüğe, demokrasiye adamış bir adamdı.
Unutulmadı.
Unutulmayacak.


İSTANBUL
EURO
46.5526
DOLAR
39.7424
ARŞİV