Sıla TORTAMIŞ
Deniz Gezmiş ve arkadaşları hakkında şunları söylersem yanlış olmaz sanırım: Onlar, kendi hayallerinin peşinden gitmenin ve ideallerini savunmanın ne demek olduğunun farkındaydılar. Çok iyi üniversitelerde olmalarına rağmen tüm bunlardan vazgeçtiler. Ülkede devrim yapmak büyük fedakârlıklar gerektirir. Bu insanlar, hayatı sıradan bir geçiş olarak görmediler; aksine hayatlarını bir anlam uğruna, büyük bir tutkuyla ölüme kadar sürecek bir yolculuğa dönüştürdüler. Çoğu insandan çok daha cesurdular. Çünkü onlar, kendi benliklerini, toplumlarının özgürlüğünü ve eşitliğini birer hayat değeri olarak savunurken, bunları gerçekleştirme yolunda engelleri sadece aşmaya çalışmadılar; o engelleri cesaretle delip geçtiler.
Onlar, inandıkları değerler uğruna hayatlarını feda ettiler. Bu bir "özgürlük" müydü? Belki de kendi anlamlarını bulmak adına yaptıkları bir yolculuktu. Ama bir şey kesindi: Bu yolculuk, sadece kendileri için değil, tüm toplumun mücadelesiydi. Özgürlük yalnızca bireysel bir hak değildi. Onlar için özgürlük, halkın, insanın, toplumun var olabilmesi için gereken en temel değerin simgesiydi. Kendi çıkarlarını hiçbir zaman gözetmediler.
Yusuf Arslan, Hüseyin İnan, Deniz Gezmiş şimdi çok güzel bir yerdeler. Onların idealleri, cesaretleri ve inançları bizimle yaşamaya devam ediyor. Zaman geçse de, o dönemin karanlık günleriyle yüzleşmek için ortaya koydukları mücadelenin yankıları hâlâ kalbimizde birer ateş gibi yanıyor.
Ve bizler? Bizler de bir parça bu devasa dünyada belirsizliklere doğru sürükleniyoruz; hayallerimizle, korkularımızla, karamsarlığımızla... Belirsizlik içinde, her anı bir şeylere umut bağlayarak yaşıyoruz. Belki kendimizi anlamak için, belki de bir kez daha var olabilmek için.