Yazı: Sinan CANTÜRK
Karikatür: Kamil Nazım HİÇDURMAZ
Bu topraklarda düşenlerin anısına söylenecek, yazılacak çok şey var. Kısa bir tarih yolculuğuna çıksak birlikte, benim ilk aklıma gelen, “Yâr’in yanağından gayrı her şeyde, her yerde hep beraber diyebilmek için.” diyen Şeyh Bedreddin’dir.
Ardından, “Bizi yirmi kişiyi asıyorsunuz ama arkamızdan yirmi binler gelecek.” diyen Paramazlar; Mustafa Suphiler, büyük şair Nâzım Hikmet, Doktor Hikmet Kıvılcımlı ve cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla yattığı Sinop Cezaevi’nde “Aldırma Gönül” diyen Sabahattin Ali geliyor.
Ve adını anamadığımız niceleri… Onlardan da özür dileriz.
Daha yakın tarihte ise Kızıldere’de ve darağacında Üç Fidan’la anılan; ama dönemin birçok yiğit devrimcisiyle birlikte işkencede paramparça edilen Kaypakkaya geliyor aklıma.
Bu yazıda asıl ifade etmeye çalıştığım ise bir riyakârlık.
Deniz Gezmiş, Nâzım Hikmet ve Sabahattin Ali alıntılarıyla konforlu bir muhaliflik yapılırken, bu isimlerin karşısına dikildikleri sistem tarafından cezalandırıldıkları gerçeği unutturuluyor.
Paramaz ve yoldaşları toptan yok sayılırken, Mustafa Suphiler yalnızca ağız ucuyla; bir resmi bayram kutlaması kadar bile önemsenmeyen görsellerle geçiştiriliyor.
Kaypakkaya ise bu riyakârlığın son halkası adeta. Çünkü onun söyledikleri, konforlu muhaliflik alanının doğrudan düşmanıdır.
Bugün gelinen noktada, bir yıl boyunca tüm resmî ve millî bayramlar kutlanmış; Denizler yalıtılmış — afedersiniz — anılmış; Mahirler için sloganlar atılmış; Kaypakkaya ise yine görmezden gelinmiş ve tatlı sularda yüzercesine muhaliflik “görev” ve “sorumluluğu” yerine getirilmiştir.
68 kuşağının önderleri ve yoldaşlarının bizlere bıraktığı en önemli şey “devrimci dayanışma” iken, bugün bağlamından koparılmış söylemler revaçtadır.
Ülkenin en can yakıcı sorununa dair, yıllardır direnen bir halkın yılgınlığı, yorgunluğu ve bir arada yaşama dair umutları üzerinden; bu topraklarda bir an olsun aksini düşünmeyen isimlerden biri olan Sırrı Süreyya Önder’in aramızdan ayrılışı üzerine — taziyeden önce, faşistlerden bile önce — saldırıya geçen sözde muhaliflerin olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Aklı başında herkesin endişeyle, ama aynı zamanda acı çeken bir halka duyduğu dayanışmayla, itidalle izlediği bir süreci; sesinin çıkması gereken her yerde ve her şeyde ölü taklidi yapanlar, Paramazlardan bugüne uzanan riyakârlığın son halkasını oluşturmaktadır.
“O topraklarda…” diye başlayan o şarkıyla bitirelim:
“Bayrak olur bize yarın, rüzgarıyla ilkbaharın, dalgalanır genç kızların gözlerinin karasında…”