“Bu bir felaket”
Franziska Stier, İsviçre’nin mülteci politikasını değerlendirirken, ülkenin Frontex’le olan iş birliğine dikkat çekti.
“Durumun farkındayız ve bu bir felaket. İsviçre de örneğin Frontex’in finansmanına katılıyor ve hepimiz biliyoruz ki Frontex insan haklarına aykırı bir şekilde hareket ediyor; yasa dışı geri itmeler gerçekleştiriliyor.”
Stier, iki hafta önce sızdırılan Frontex belgelerinde İsviçre’nin bu ihlallere doğrudan katıldığının açıkça görüldüğünü ifade etti.
“Reform” adı altında hak gaspları
İltica sisteminde yapılan sözde reformların, başvuruların hızlandırılması bahanesiyle hak kayıplarına yol açtığını vurgulayan Stier, özellikle hukuki destek alanındaki gerilemeyi şöyle anlattı:
“Artık avukatlarını özgürce seçme hakları ellerinden alındı. Bu da süreçlerin çoğunlukla yardım kuruluşları aracılığıyla yürütülmesine yol açtı. Bu kuruluşlar ise kimi zaman bu yükün altından kalkamıyor, ayrıca danışanlarının haklarını tam anlamıyla bağımsız bir şekilde savunamıyorlar.”
Stier’e göre bu kurumların birçoğu doğrudan Göç Dairesi veya devletin finanse ettiği yapılar olduğu için mültecilerin bağımsız ve etkili savunulması büyük ölçüde engellenmiş durumda.
“İnsanlar yalnız, destekten yoksun ve inanılmaz derecede izole”
Basel’deki kamp koşullarını “izolasyon” kavramı üzerinden tanımlayan Stier, iltica merkezlerinin şehir yaşamından bilinçli olarak uzak tutulduğunu belirtti:
“Almanya sınırının dibinde, ama bu sınırı geçmelerine izin verilmiyor. Şehrin oldukça dışında, yerel halkla neredeyse hiç temas kuramayacakları bir yerde bulunuyorlar. Yani inanılmaz derecede izole edilmiş durumdalar.”
Kamp yaşamının zorluklarını daha da artıran bir diğer unsurun ise LGBTİ+ bireylerin durumuna yönelik ilgisizlik olduğunu dile getirdi.
“Cinsiyet kimliği ve queer yönelimlere sahip kişilerin durumuna ise neredeyse hiç önem verilmiyor. İnsanların kaçtığı birçok şiddet ve baskıyı, iltica sürecinde de tekrar tekrar yaşıyorlar.”
Sağlık hizmetleri: “Bir mülteci ambulans gelmediği için hayatını kaybetti”
Stier, sağlık hizmetlerinin yetersizliğini örneklerle anlatarak durumun ciddiyetine işaret etti. Bern’de yaşanan bir olayı şu sözlerle aktardı:
“Kalp krizi belirtileri dikkate alınmadı; durumu çok kötü olmasına rağmen ambulans çağrılmadı ve hastaneye gidemeden hayatını kaybetti.”
Benzer bir vakada ise 30 yılını cezaevinde geçirmiş bir sığınmacının yeraltında, gün ışığı almayan bir bölüme yerleştirildiğini, burada panik ataklar yaşadığı için dışarıda uyumak zorunda kaldığını ifade etti.
“İltica sistemi bir baskı ve denetim aracına dönüştürüldü”
Stier, İsviçre’nin iltica sistemini yalnızca işlevsiz değil, aynı zamanda baskıcı olarak tanımladı:
“Orada pratikte yaşananlar, orada yaratılan koşullar birer baskı ve denetim aracı olarak kullanılıyor ve aslında bunu liberal bir burjuva bile savunamaz. Bu sistemi eleştirmek ve karşı çıkmak için sosyalist olmaya gerek yok. Demokrat ya da hümanist biri olmak yeterli.”
“Eli kolu bağlı bir kanton partisiyiz ama susmayacağız”
BASTA’nın kanton düzeyinde çalıştığını ancak iltica politikalarının ulusal ölçekte belirlendiğini hatırlatan Stier, yine de mücadele çağrısını yineliyor:
“İltica koşullarını iyileştirmeye dönük tüm ilerici girişimler doğrudan reddediliyor. Bu nedenle, yaşananların ortaya çıkarılması, insanların iltica sisteminden çıkıp kendi hikâyelerini anlatmaları, tüm bunların belgelenip geniş halk kesimlerine görünür hale getirilmesi çok önemli.”
Kaynak:PangeaKolektif