Yazı: Mehmet Murat YILDIRIM
Karikatür: K.Nazım HİÇDURMAZ
Tam o sırada, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, binlerce kilometre ötede, Şırnak’ta, gür bir sesle nutuk atıyordu;
“Anadolu topraklarını baştan aşağı zulümle inleten Şah İsmail’e karşı, Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi’nin yaptığı ittifak, Anadolu’daki Müslüman toplulukların birlikte var olmasına neden olmuştur.”
Dede, haberi radyodan duyunca sustu. Torunu gözlerine baktı. “Ne oldu dede?”
“Yine Yavuz konuşuluyor,” dedi sessizce, “Yavuz konuşulunca, bizim ölülerimiz ayağa kalkıyor evladım.”
Türkiye, yeniden “barış” diyor, yeniden “çözüm süreci”ni konuşuyor. Ama barış lafla gelmez. Hele ki bazı ölüler her an dirilirken, bazı ölülerin mezarı bile yokken…
Barış, sadece silahların susması değil. Barış, aynı sofraya oturmak, birbirinin yasını tutabilmektir.
Yavuz’un gölgesinde barış olmaz Numan! Çünkü o gölge, hâlâ bazı insanların üstüne kılıç gibi düşüyor.
İdris-i Bitlisi ile yapılan ittifak, Anadolu’daki Müslüman toplulukları birleştirdi deniyor. Ama hangi Müslümanlar? 40 bin Alevi’nin katledildiği Çaldıran sonrası mı birlikte olduk?
Sözde birlik dedikleri şey, ötekini susturarak sağlanan sahte bir sessizlikti. Kürtleri, Alevileri, Êzîdîleri, Süryanileri bir “ümmet”in arka bahçesine sürerek, birlikte yaşamak değil; birlikte susturmak hedeflendi. Ve biz o günden bugüne, bu “birlik masalının” bedelini ödedik.
Bugün çözüm sürecinden söz eden AKP'liler, dillerine barışı dolayanlar, geçmişle yüzleşmeden neyin çözümünü yapacak? Bu tutum ancak PKK'nin barış çabalarına karşı sergilenen bir eylem olarak algılanır.
Aleviler hâlâ “makbul vatandaş” sayılmıyor. Cemevleri hâlâ ibadethane sayılmıyor.
Kürtler hâlâ kimlikleriyle kamusal alanda nefes alamıyor.
Ve bütün bunlar olurken, bir Meclis Başkanı çıkıp tarihsel bir katliamı ‘birlik’ olarak yüceltiyorsa, hangi barıştan söz edeceğiz? Bu ancak süreci baltalamaktır...
Barış, kurbanlardan özür dilemeyi gerektirir. Barış, sadece ‘Terörsüz Türkiye’ diye bağırmak değil, 1938’de, 1993’te, 2015’te yok sayılmış her ötekinin yarasına dokunmaktır.
Barış, Dersim’i unutmamak; Sivas’ı, Maraş’ı, Roboski’yi, Suruç’u, Cizre’yi hatırlamaktır.
Ortak vatan dediğiniz şey, ortak acıyı tanımadan kurulmaz.
Gerçek çözüm, sadece Kürtlerle değil, Alevilerle, Êzîdîlerle, Rumlarla, Ermenilerle, LGBTİ+ bireylerle, yoksullarla, mülksüzlerle; yani bu toprakların bütün ötekileriyle omuz omuza yürümekten geçer.
Yavuz’un değil, Pir Sultan’ın gölgesinde buluşmadıkça barış olmayacak.
Bu ülke, ne zaman ki dillerin kardeşliğini, inançların eşitliğini, kimliklerin özgürlüğünü kabul eder; işte o zaman barış konuşulmaya başlar.